Eğitim

  • Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği

     

    Petrol ve doğal gaz konusunda maalesef ki dışa bağımlı bir ülkeyiz. Bu durum da ekonomik olarak kalkınmamızın önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Petrol ve doğal gaz mühendisliği bölümü 1961 yılında Türkiye’de ilk defa açıldığında asıl amaç Türkiye’nin doğal gaz ve petrol potansiyelini araştıracak, bu alanda çalışmalar yürütecek olan meslek adamları yetiştirmekti. Petrol ve doğal gaz mühendisliğihakkında detaylı bilgi için ayrıntılar yazımızda.

    Petrol ve doğalgaz mühendisliği nedir

     

    Petrol ve doğal gaz mühendisliği nedir?

    Petrol ve doğal gaz mühendisleri mezun olduktan sonra okulda öğrendikleri bilgileri her gün gelişen bilimsel verilerle harmanlayarak yeraltı enerji kaynakları alanında çalışmalar yürütürler. Günümüzde jeotermal enerji kaynaklarının da dahil olduğu bölüm, mezunlarının çevre, insan hakları, karşılıklı saygı konularında hassas, takım çalışmasına yatkın, gelişen teknolojiye bağlı olarak kendini geliştirmeye meraklı, her türlü bilgisayar programı ve yazılımını öğrenmeye istekli, bu programları kullanabilen, yeniliklere açık, liderlik vasfına sahip, girişimci ruhlu bireyler olması hedeflenir. Son zamanlarda Hazar Denizi ve çevresinde petrol potansiyelinin keşfedilmesiyle iş olanakları da özel ve resmi kurumlarda oldukça iyidir.

    Petrol ve doğal gaz mühendisliği dersleri

     

    İlk yıl temel kimya ve fizik derslerinin verildiği, başlangıç seviyesinde laboratuvar çalışmalarının yapıldığı bölümde, bölüme giriş dersleriyle birlikte matematik gibi temel bilim dersleri gösterilir. İkinci yıldan itibaren bölüm dersleri biraz daha ağırlaşarak ders programına genel jeoloji, fiziksel kimya, taş nitelikleri, statik, mukavemet ve ileri derece matematik gibi dersler gösterilir.

    Ekonomi, tarih ve Türkçe dersleri de yine ikinci yıl programına dahildir. Fakültenin üçüncü senesinde petrolyum ve doğal gaz jeolojisi, sondaj mühendisliği, termodinamik, sıvı nitelikleri, petrol ve doğal gaz laboratuvarı ile sondaj laboratuvarı, rezerve mühendisliği, üretim mühendisliği, taşınım mühendisliği dersleri matematik, Türkçe ve tarih gibi havuz derslerine ek olarak gösterilir.

     

    Petrol ve doğalgaz mühendisliğiSon sınıfta ise öğretilen bilgiler artık doğrudan meslekle bağlantılı olmaya başlayıp öğrenciler iş yaşamına hazırlanır. Doğal gaz mühendisliği, geliştirilmiş gaz dönüşümü, yöneylem araştırması, formasyon değerlendirmesi, mühendislik etiği, petrol ve doğal gaz ekonomisi, ve bitirme tasarımı projesi son sınıf programını oluşturmaktadır. 4 yıllık lisans eğitimi boyunca öğrenciler ilgi alanlarına ve ileride çalışmak istediklerine alana göre seçmeli dersler de alabilirler. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • Kontrol Sistemi Nedir ne işe yarar

     

    Günümüzde robotik ve endüstriyel alanda elektronik sistemlerle ilgili çok iyi gelişmeler var. Kontrol sistemleri de bu alanlarda çok yaygın olarak kullanılan belkide en önemli gelişmedir. Kontrol sistemleri için en önemli üç kelimeyi tanımlayalım şimdi;

    kontrol-muhendisligi

     

    1) Sistem: Parçaları arasında karşılıklı ilişki etkileşim ve bağlantı bulunan en az bir işlevi veya amacı bulunan süreçsel bir bütündür.

    2) Kontrol: Bir sistem davranışının istenildiği şekilde değiştirilmesine yönelik çalışmalara kontrol denir.

    3) Kontrol Sistemi: Mekanizmalar üzerinde istenilen kontrolün gerçekleştirilebilmesi için stratejiler içeren sistemlere kontrol sistemleri adı verilir. Kontrol sistemi kontrol ve denetlenen sistemden oluşur.

     

    Kontrol Sistemi Hakkında Bilgi

    Kontrol sistemleri ile ilgili bu kelimeleri tanımladıktan sonra bir başka önemli başlık olan Otomatik kontrol sistemi hakkında bilgi verelim. Bir sistemin kontrol edilmesi olayında insan faktörünü en aza indirecek şekilde tasarlanmış sistemin görevini yerine getirirken bozucu etkileri algılayabilen kontrol türüdür. İster mekanik ister elektrik-elektronik sistemlerde olsun belirli bir kararlı aralıkta çalışması istenen her durumda otomatik kontrol sisteminden yararlanılabilir. Bir kontrol sisteminin tasarımında;

    1. Kararlı Çalışma: Sabit istenilen değerler arasında olması.
    2. Kalıcı Durum Çalışması(Davranışı): Hatanın sıfır veya altında tutulması.
    3. Geçici durum Çalışması Halinde Hızlı Cevap: Bir otomatik kontrol sisteminin uyarılarak çabuk tepki vermedi beklenir. Sistemin kendine gelmesi geçici bir durumdur. Bu sürenin kısa olması gerekir.

    Buraya kadar kontrol sistemi için genel tanımlar yaptıktan sonra kaç çeşit kontrol sistemi varmış ona bakalım. Kontrol sistemi ikiye ayrılır. Bunlar; açık ve kapalı çevrim kontrol sistemi.

     

    kontrol-muhendisligi-maaslari

    Açık Çevrim Kontrol sistemi: Sistemi kontrol eden düzeneğin sistemin çıkışından etkilenmediği, sadece verilen referans değerine göre kontrol işleminin yapıldığı sistemlerdir. Hassasiyet gerektirmeyen sistemlerde kullanılan bir kontrol sistemi türüdür. Sisteme etki eden bozucu faktörler sadece insan yardımıyla algılanabilir. Bu sistemde verilen referans işareti kontrol ünitesi tarafından alınır ve oransal bir kontrol işareti üretilir. Bu işaret kontrol edilen sisteme verildiğinde sistem giriş değişkenini süreç içerisine alır ve istenilen çıkış işaretini verir. Bu sisteme örnek olarak otomobil cam silecekleri, trafik lambaları verilebilir.

    Kapalı Çevrim Kontrol Sistemi: Bir diğer kontrol sistemidir karşılaştırmadan sonra üretilen hata sinyali yöntemiyle çıkış verir. Çıkış değişkeni ölçme elemanı ile ölçülür ve ölçme büyüklüğü girişine geri beslendikten sonra referans bir değer elde edilir. Hata sinyalinin yapısına ve çıkış değişkenine uygun olarak çıkış sinyali üretilir. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • İşlemciler ve 1 – 0 Mantığı

     

    Hep duymuşuzdur bilgisayarlar 1 ve 0‘lardan meydana gelmiştir diye. Peki ama nedir bu 1 ve 0’lar nasıl çalışırlar, işte bunları merak ediyorsanız doğru adrestesiniz. Öncelikle bilgisayarların biraz tarihçesine inelim hani şu hep anlatılan ilk bilgisayarlar bir oda büyüklüğünde ve sadece dört işlem yapar diye adlandırılan bilgisayarlar.

    Evet ilk bilgisayarlar insanlara, ülkelere hesaplama konularında yardımcı olmak için tasarlanmışlardı. Bugün anladığımız anlamda ilk dijital bilgisayar olan “ENIAC” 1946 yılında icat edilmiştir. Amerika Birleşik Devleti’nin Ordusuna top atışları hesaplamalarına yardımcı olması için Amerikan Ordusu’nun desteği ile geliştirilmiştir. Satışa sunulan ilk kişisel bilgisayar ise İtalyan firması Olivetti’nin ürettiği Programma 101’dir.

     

    Programma 101

    Şimdi ise bilgisayarların beyni olarak adlandırılan merkezi işlem birimi (central processing unit)’ne değinelim. Evet 1 ve 0 mantığı yani binary (ikili) sayı sistemi aslında işlemci olayında devreye girmekte.İşlemcileri tanıtmadan ve 1-0 olayına girmeden önce şu çok karıştırılan mikroişlemci ve mikrodenetleyici kavram karmaşasından bahsedeyim.

    Mikroişlemci daha complex(karmaşık) sistemlerde kullanılır ve konumuz asıl olarak budur mikrodenetleyici (microcontroller) ise belli bir hedefe odaklı programlanmış bir ve ömrü boyunca onu sürdürmeye dayalıdır örneğin bir mikrodalga fırının mikrodenetleyicisi belli işlevler üstlenerek programlanmıştır aynı şekilde bir örnek verecek olursak bir çamaşır makinesinin mikrodenetleyicisiverilen komutları ömrü yettiği (arıza vb. durumları) boyunca ona odaklı olarak çalışır ve son olarak bu mikrodenetleyiciler tek bir entegre içerisinde ufak bir bilgisayar sistemi barındırır desek yanlış olmaz çünkü hafıza (ram,rom) vb birimler tek entegre içindedir.

     

    Fakat mikroişlemciler en yaygın olarak bilgisayarlarda kullandığımız işlemcilerimiz daha üst düzey görevleri yerine getirdiğini rahatlıkla anlayabiliriz belli bir hedefe odaklı değil aksine tümüyle karmaşık sistemlerin, programların, çevre birimlerinin etkileşimlerini anlık ve çok hızlı bir şekilde yerine getirir.Şimdi biraz tarihçesine değinip asıl konumuz 1 ve 0 olayına gelelim.

    Aslında transistörlere’de yer vermek gerekir ancak konu çok uzayacağından onu başka bir yazımda anlatmak isterim. İlk mikroişlemciyi 1971 yılında INTEL firması 4004 modelini piyasaya sürdü.2300 transistöre, 108 khz çalışma hızına, 0.06 MIPS gücüne, 4-bit kelime işleme kapasitesine ve 640 Byte bellek bölgesi adresleme sahipti.

     

    transistör

    Daha sonra çeşitli firmalarla birlikte piyasa oluştu ve 8,16,32 ve şuan 64 bit işlemcilere sahibiz.

    işlemciler

    Son olarak 1 ve 0‘ları anlatalım; Mikroişlemciler, açma kapama anahtarı gibi çalışan milyarlarca transistör den oluşmaktadır. Bu anahtarların programlanma durumuna göre elektrik sinyalleri bunların üzerinden akar. Bu sinyaller, bilgisayarın yaptığı tüm işleri toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi temel matematiksel işlemlere indirger. İşlemci de bu işlemleri en basit sayma sistemi olan ikilik (binary) düzen yani sadece 0 ve 1 sayılarını kullanarak yapar.

    Tabi ki işlemciler complex (karmaşık) yapıdadırlar örneğin; registers, cache bellekler, pipelining, alu, control unit, datapath ve instruction set architecture (komut seti mimarisi) gibi birimler ve sistemlere sahiptir bunları sadece işlemcileri baz alan başka yazımda açıklamak isterim.

    Evet yukarıda açıkladığım gibi işlemci bütün komutları dört işleme indirger ve 1-0 (on=1-off=0) şeklinde iki farklı sinyalle çözümler ve işleri gerçekleştirir. Temel mantık budur bir örnekle makaleme son vermek isterim, örneğin internet tarayıcınıza tıkladınız ve bir işlem işlemci tarafından (işletim sistemi kısmı’da var onuda işletim sistemleri ile ilgili makalemde yer vermek isterim.) tarayıcınızın bulunduğu diskteki adresinden ram’e getirilip (fetch edilmesi) daha sonra decode (kodların çözülmesi diyebiliriz) ve execute edilmesi yani çalıştırılması aşamalarından geçer işlemci tüm bunları dört işleme indirgeyerek bu process’i (işlemi) gerçekleştirir tabi ki bunlar şuan ki modern işlemcilerde çok kısa sürede gerçekleşir. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • Gömülü Sistemler Nedir ve Nerelerde kullanılır

     

    Günlük hayatımıza teknoloji sayesinde dahil olan ve artık yaşamımızın bir parçası haline gelen cep telefonları, televizyonlar, hesap makineleri, arabalar, video kameralar, hırsız alarmları, buzdolabı gibi birçok aygıt görevini nasıl yerine getiriyor? Komutları nasıl alıyor? Bu gibi soruların yanıtında “gömülü sistemler” karşımıza çıkıyor. Kısaca tekrar tanımlayacak olursak; gömülü sistem, herhangi bir sistemin içinde yer alan ve o sisteme “akıllılık” özelliğini veren elektronik donanım ve yazılımdan oluşan bütündür diyebiliriz. Yazılımdan kastımız genel amaçlı yazılımlardan ziyade özel komutlar için dolaylı yollardan kullanıcıyla etkileşime geçen ve tek bir komut için oluşturulmuş yazılımlardır.

    Gömülü Sistemler Nedir

     

    Gömülü sistemler, elektrik-elektronik mühendisliğinin alt dallarından biri olmakla beraber bugün birkaç üniversitede yüksek lisans düzeyinde eğitimleri de verilmektedir. Elektrik ve yazılım alanının ortak noktası diyebileceğimiz gömülü sistemler bu iki alana da ilgisi olan birçok kişi tarafından öncelikli tercih sebebi olabiliyor. Bu alana yönelecek arkadaşlarımızın ise diğer birçok alanda olduğu gibi bazı artı ve eksileri göz önünde bulundurması gerekir. İlginiz olan iki alanın ortak noktası olması bir artısı olmakla beraber aynı zamanda gömülü sistemlerin bir sektör değil disiplin olması ve ülkemizde henüz bu alandaki çalışmaların az görülmesi de eksilerinden sayılabilir.

    Günümüzde elektronik o kadar hızlı ve geniş bir alana yayıldı ki, etrafımızda koca bir elektronik dünya var. Bu dünya artık bizim olmazsa olmaz bir parçamız. İletişim kurduğumuz cihazlardan tutunda, hanımların mutfaktaki büyük yardımcıları bulaşık makinelerine, her gün başında onlarca saat geçirdiğimiz kişisel bilgisayarlarımıza kadar yayılan koca elektronik dünyasının içindeyiz. Bu devasa dünya da son çağımıza damgasını vuran bir tabir var “gömülü sistemler”. Gömülü sistemler elektronik teknolojisinin geldiği son noktayı gösteren belki de en güzel ve büyük olay.

    Gömülü Sistemler

     

    Gömülü Sistemler Hakkında Bilgi

    gömülü sistem

    Gömülü Sistemler İngilizce de “Embedded System” denilen tümleşik bir yapı. Bu yapı sadece kendisine için belirlenen görevleri yerine getirebilmekte. Bu yapılara örnek olarak Bank ATM cihazlarından tutunda taşınabilir bilgisayarlara hemen hemen her teknolojik ürün örnek olarak verilebilir. Görüldüğü gibi gömülü sistemler elektronik dünyamızın her yerinde. Gömülü sistemleri kendimiz sıfırdan tasarlayıp ya da hazır olan geliştirme kartlarına derleyici programları aracılığı ile gerekli komutları kullanılarak istediğimiz şekilde hizmet ettirebiliriz.

     

    Gömülü sistemler üretici firmalar için önemli olan maliyeti oldukça düşürmektedir. Çünkü belli bir amaç için tasarlanıp çok fazla sayıda üretilirler. Genel olarak yarı kalıcı ya da firmware yazılım şeklindedirler. Yani yazılımlar ömürleri boyunca birkaç kez belki değiştirilir belki değiştirilmez. Bu yazılımlar tasarlanan sistemlerin merkezi kontrol birimi olan elektronik elemanlara yüklenir. Bunlar da mikro işlemciler yahut mikro denetleyicilerdir. Bir gömülü sistem tasarlanacak iken birkaç hususa dikkat edilmelidir.

    gömülü sistemler nedir

    Bunlar;

    1. Maliyet
    2. Bellek Özellikleri
    3. kurulmuş
    4. Güvenlik
    5. Yapılacak İşlem Gücü

    Şeklinde sıralayabiliriz. Tabi ki bunlar haricinde temel olarak gömülü sistemler kendi içinde iki ye ayrılır. Bunlar yazılım ve donanım kısmıdır. Donanım kısmının kontrol biriminin ne olduğundan bahsetmiştik. Bu kontrol kısmına özelliğine göre harici donanım eklemek gerekebilir yahut gerekmez. Ufak bir giriş yaptığımız gömülü sistemleri elektronik cihazlara bizim gömdüğümüz akıl özelliği olarak birkaç kelime ile anlatabiliriz. Türkçe olarak çok fazla kaynağa ulaşamasak da her yerde karşımıza çıkan dil ile bilgi dünyasında çok sayıda dokümana ulaşabiliriz.

    Bu da demek oluyor ki bu alana ilgi duyan ve bu alanda ilerlemek isteyenler araştırmacı ve öğrenmeye açık olmalılar, kendi kendini geliştirmeliler. Kendinizi geliştirmek için sıralayabileceğimiz gerekliliklerin bazıları kuşkusuz artık her meslekte bir gereklilik hatta zorunluluk haline gelmiş yabancı dil öğrenimi. Kendinizi bu alanda geliştirmek ve yurt dışındaki çalışmaları eş zamanlı takip edebilmek adına başta İngilizce olmak üzere birçok farklı dil öğrenimi sizin için oldukça yararlı olacaktır.

    gömülü sistemler

    Bir diğer gereklilik ise bilgisayar ve elektrik mühendisliği alanlarında altyapınızın olmasıdır. İki alanla da yakından alakalı olan gömülü sistemler altyapı gerektirir. Altyapı olmadan bu alanda çalışmak isteyenler belli bir noktaya kadar çalışmalarını sürdürseler bile bir noktadan sonra zorluklar baş gösterecektir. O zorlukları hiç yaşamamak adına gömülü sistemler alanında çalışmalara başlamadan önce bir altyapı oluşturmanız sizlere fayda sağlayacaktır. (Lisans öğreniminize bu bölümlerden herhangi birini okuyorsanız diğeriyle ÇAP yaparak altyapı oluşturabilirsiniz.) Uygulamalı bir alan olan gömülü sistemler, proje geliştirmenizi kaçınılmaz kılacaktır.

    İş hayatınızda sürekli geliştireceğiniz projelerde zorlanmamak açısından öğrenciyken bu alanda projeler geliştirebilirsiniz. Son olarak başta da söylediğimiz gibi bu alandaki çalışmaların kısıtlılığı işin büyük kısmını sizin omuzlarınıza yüklenileceğinden algoritma – veri yapıları, C programlama dili, dijital elektronik, yazılım tasarımı / mühendisliği, gerçek zamanlı işletim sistemleri (RTOS) gibi konularda bol bol okuma yapmanız ve bu alanda güncel olarak takipte kalmanız gerekebilir.

    Son olarak gömülü sistemlerde programlama konusuna değinecek olursak masaüstü bilgisayarlar üzerinde geliştirilen uygulamalardan faklı olan gömülü sistemlerin farklarını şu şekilde sıralayabiliriz:

    • Gömülü sistemlerde daha fazla donanım kullanılır.
    • Kodun hızı ve büyüklüğü önemlidir. Minimum alan, minimum zaman, maksimum fayda.

    Gömülü Sistemlerde kullanılan programlama dilleri ise

    • Makine kodu,
    • Düşük seviyeli diller (assembly)
    • Yüksek seviyeli diller (c, c++, java, ada)
    • Uygulama Düzeyi Diller (Visual Basic, Access)

    Şeklindedir. Kaynak : Muhendis Beyinler

    Read more
  • Nükleer Atıklar Hakkında Bilinen Yanlışlar

     

    Yıllar içinde medyada, kamu ve diğer ilgili gruplar tarafından nükleer sanayi ve özellikle de atıklar ile ilgili olarak birçok görüş ve kaygı dile getirilmiştir. Nükleer atıklar ile nasıl başa çıkılacağı sorunu henüz tatmin edici bir şekilde çözülemediği durumda nükleer santral kullanımına devam edilip edilmeyeceği konusunda sorular sorulmuştur. Dünya genelinde daha yaygın olarak ifade edilen görüşler ve endişelerden bazıları şunlardır:

    nükleer reaktöre giriş

     
    1. Nükleer endüstrisinin “atık sorununa” kısa vadede bir çözümü yoktur. Gelişen teknoloji ile nükleer atıklar yeniden işlenmeye çalışılmaktadır.
    2. Bu atığın taşınması insanlar ve çevre için kabul edilemez bir risk oluşturmaktadır.
    3. Plütonyum, dünyadaki en tehlikeli maddedir.
    4. Nükleer atık on binlerce yıl bekleyebilir. Bu açıkça görülmemiş ve gelecek nesillere karşı büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
    5. Jeolojik bir depoya konulsa bile atık, gelecek nesillerde ortaya çıkabilir ve tehdit edebilir.
    6. Hiç kimse atık yönetiminin gerçek maliyetlerini bilmiyor. Maliyetler o kadar yüksektir ki, nükleer güç asla ekonomik olamaz.
    7. Atık, boşluğa atılmaktadır.
    8. Nükleer atıklar, zararsız materyallere dönüştürülmelidir.
    9. Halihazırda depolanan büyük miktardaki radyoaktif atığa ve bu atığın terör eylemleri sonucunda sızabileceğine veya dağılmasına neden olabileceğine dair potansiyel bir terör tehdidi söz konusudur.
    10. İnsan yapımı radyasyon, doğal radyasyondan farklıdır.

    Tüm bu sorulara cevap vermeden önce dünya genelindeki nükleer santrallerde ortaya çıkan nükleer atıkların sadece %3’ü yüksek dereceli radyasyon olup %97’lik kısmı çok az radyoaktiftir. Bunları seviyelerine göre anlayacağımız dilde kategorize edersek;

    Yüksek Dereceli Radyoaktif Atıklar: Reaktör işlemleri sonunda ortaya çıkan yüksek enerjili, sıcak ve yüksek ışınıma sahip radyoaktif atıkların tümünü kapsamaktadır. Bunlara örnek verecek olur ise; reaktör kabı, kullanılan yakıt çubukları, reaktör ile ısı eşanjörü arasında kullanılan iletim boruları, ısı eşanjörü, 1. konturun bakımı sırasında kullanılan malzemeler.

    reaktör kabı

     

    Orta Dereceli Radyoaktif Atıklar: Nükleer ile dolaylı veya doğrudan temas eden donanımların tümünü kapsamaktadır. Nükleer çevrimde kullanılan su filtrelerini örnek verebiliriz.

    Düşük Dereceli Radyoaktif Atıklar: Nükleer santralde çalışanların giydiği koruyucu elbiseler, temizlik malzemeleri ve bunu gibi neredeyse radyoaktif ürünler ile temas etmeyen malzemeleri kapsamaktadır. İlaç sanayisinde steril ortam sağlanması için nasıl tüm personelin bonesi, galoşu, tek kullanımlık önlük gibi sürekli değiştirilebilir ve atıl hale gelecek donanımlar varsa nükleer santralden dışarı çıkabilecek herhangi bir kirlilik dahi göz önüne alınıp radyoaktif diğer mamuller gibi saklama/depolama mümkünse imha işlemlerine maruz kalır. Tüm bunlar nükleer atıkların %97’lik kısmını oluşturduğunu düşündüğünüzde bizi asıl tehdit edecek %3’lük kısmın aslında ne derece ufak olduğunu da anlayabiliriz.

     

    1- Nükleer endüstrisinin hala “atık sorununa” bir çözümü yok!

    Tüm endüstrilerde olduğu gibi termal elektrik üretimi de atık üretir. Hangi yakıt kullanılırsa kullanılsın, bu atık insan sağlığını koruyacak ve çevreye olan etkilerini en aza indirecek şekilde yönetilmelidir. Nükleer sanayi, ürettiği tüm atıkların nihai olarak bertaraf edilmesi için gerekli olan gerekli teknolojilerin çoğunu geliştirmiş ve uygulamıştır.

    Nükleer enerji endüstrisinin ürettiği atık miktarı diğer endüstriyel faaliyetlere göre küçüktür. Üretilen atıkların% 97’si düşük veya orta seviyeli atık (LLW veya ILW) olarak sınıflandırılmıştır. Bu tür atıklar, yıllarca yakın yüzey depolarında yaygın bir şekilde bertaraf edilmiştir. Yakıtın yeniden işlendiği Fransa’da, tüm radyoaktif atıkların hacimce sadece % 0.2’si yüksek seviyeli atık (HLW) olarak sınıflandırılmaktadır.

    nükleer atık saklama

    Nükleer enerji üretim sırasında üretilen HLW miktarı (bu, atık olarak düşünüldüğünde kullanılmış yakıt dahil) azdır. Dünyadaki elektriğin% 11’ini sağladığında, nükleer santraller yılda yaklaşık 34.000 m3 HLW üretirler.

    Diğer endüstriyel zehirli atıkların aksine, HLW – radyoaktivite dediğimizde ki temel tehlike – zamanla azalır. Halihazırda, ara depolama tesisleri mevcut atığın toplanması ve yönetilmesi için uygun bir ortam sağlamaktadır ve zamanla ısı ve radyoaktivitenin bozulması, nihai olarak bertaraf edilmeden önceki süre boyunca HLW’yi depolamak için güçlü bir neden de sağlamaktadır. Aslında, 40 yıl sonra kullanılmış yakıtın radyoaktivitesi, boşaltıldığı noktada seviyenin binde birine düşmüştür. Ara depolama tesisleri, bir ülkenin, depolanmış yakıtını depolamak için yeterli miktarlarda üretildiği zamana kadar tüketilen yakıtını depolamasına izin verir. Buraya kadar olan kısmı özetlemek gerekirse lise kimya ve fizik derslerini almış olanların radyoaktivite konusunda yarılanma ömrü ve ışınım gibi kavramları hatırlayacak olursa radyoaktif bir ürünün zamanla etkisi azalma eğilimindedir. 

    Ancak uzun vadede, uzun süreli radyoaktivite nedeniyle HLW için uygun bertaraf düzenlemeleri gereklidir. HLW’nin güvenli, çevre dostu bertarafı, derin jeolojik depolar üzerinde uluslararası bilimsel fikir birliği ile teknolojik olarak kanıtlanmıştır. Bu tür projeler Finlandiya, İsveç, Fransa ve ABD gibi bazı ülkelerde oldukça gelişmiştir. Aslında, ABD’de, transuranik (uranyum ötesi) atıkların bertaraf edilmesi için (Jeotermal Atıksu Arıtma Tesisi) derin bir jeolojik atık deposu (plütonyum gibi askeri malzemelerle kirlenmiş uzun ömürlü ILW) hali hazırda faaliyet göstermektedir. Derin jeolojik depolar için planların geliştirildiği ülkeler, politik ve kamusal kabul konularını bir toplumda ve ulusal düzeyde çözme çabalarının başarılı olabileceğini göstermektedir.

    Kamuoyunun kabulünü sağlamak için ilerleme kaydedilmekte, ancak hükümetlerin uzun vadeli HLW’nin bertaraf edilmesi sürecinde daha gelişmiş ülkelerin liderliğini takip etmeleri önemlidir.

    2- Bu atığın taşınması insanlar ve çevre için kabul edilemez bir risk oluşturmaktadır.

    Tehlikeli atıkların çoğu endüstriyel proses tarafından üretilmektedir. ABD’de her yıl sevk edilen tüm tehlikeli maddeler göz önüne alındığında, radyoaktif atık toplamının sadece %5’ini oluşturur; ve bu %5 değeri ise, %10’dan daha az nükleer enerji üretimi ile ilgilidir.

    Dünya çapında, karada ve denizde milyonlarca kilometreyi kapsayan en az 25.000 HLW sevkiyatı yapıldı. Gönderiler neredeyse hiçbir olay olmadan ve herhangi bir zararlı radyoaktivite salınımı olmaksızın gerçekleştirilmiştir.

    nükleer atıkların taşınması

    Nükleer malzemelerin taşınmasında güvenliğin birincil parametresi, paketlenecekleri yoldur. Nakliye sırasında atık depolayan paketler, en zorlu kaza koşullarında bile radyasyondan ve atıklardan korunmayı sağlamak için tasarlanmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından farklı nükleer malzemelerin oluşturduğu özellikler ve potansiyel tehlikelere göre farklı ambalaj standartları geliştirilmiştir. HLW gönderileri, güçlü 125 tonluk ‘Tip B’ fıçılarda üretilmiştir. Radyoaktif materyaller içeren B Tipi nakil kabının kırıldığı veya sızdığı bir kaza olmamıştır. 1971 yılında ABD’de meydana gelen önemli bir kaza, daha sonra hizmete geri getirilen bir Tip B fıçısının bütünlüğünü gösterdi.

    nükleer atığın taşınması

    B Tipi fıçılarda bulunan güvenlik özellikleri çok önemlidir. Deniz taşımacılığında büyük bir B Tipi ambalajda bulunan radyoaktif malzemenin açığa çıkması için, geminin tutuşunun (çift gövdenin içinde) kırılması ve 25 cm kalınlığındaki çelik fıçının kırılması, yakıt çubuklarının açığa çıkmış olması gerekir. Borosilikat cam (yeniden işlenmiş atıklar için) veya seramik yakıt materyali bundan sonra açığa çıkar, ancak her iki durumda da bu maddeler çok zor çözünmektedir.

    3- Plütonyum dünyadaki en tehlikeli maddedir

    Plütonyumun “yeryüzündeki en zehirli madde” olduğu ve bu nedenle küçük bir leke kadar bile olsa öldürücü seviyede tehlikeli olduğu belirtilmiştir.

    Toksik maddeler arasındaki karşılaştırmalar kolay değildir. Plütonyum soluyan bir kişide, birkaç yıl içinde gelişebilecek bir kanserin olasılığını arttırırken, diğer güçlü toksinlerin etkisiyle zaten daha hızlı ölüme yol açacaktır.

    Plütonyum

    Bununla birlikte, plütonyum zehirlidir ve bu nedenle sorumlu bir şekilde ele alınmalıdır. Tehlikesi, esas olarak yaydığı iyonlaştırıcı radyasyon ile ilişkilidir. Bununla birlikte, küçük partiküller halinde solunduğunda öncelikle tehlikelidir.

    4- Nükleer atık on binlerce yıldır tehlikelidir. Bu açıkça görülmemiş ve gelecek nesillere büyük bir tehdit oluşturuyor

    Birçok endüstri, tehlikeli ve zehirli atık üretir. Sadece radyoaktif atıklar için değil diğer tüm santral çeşitleri içinde güvenlilik hususunda bir şekilde ele alınması gerekir.

    Nükleer atıkların radyoaktivitesi doğal olarak bozulur ve sonlu bir radyotoksik ömrüne sahiptir. 1.000-10.000 yıllık bir süre içinde, HLW’nin radyoaktivitesi orijinal olarak çıkarılmış cevherinkiyle bozulur. Onun tehlikesi, ne kadar yoğun olduğuna bağlıdır. Karşılaştırıldığında, diğer endüstriyel atıklar (örneğin, kadmiyum ve cıva gibi ağır metaller) süresiz olarak tehlikeli kalır.

    Üretilen çoğu nükleer atık, radyoaktivitesi nedeniyle, sadece birkaç on yıllığına tehlikelidir ve rutin olarak yüzeyden uzak bertaraf tesislerinde bertaraf edilmektedir (yukarıya bakınız). Sadece küçük bir miktar nükleer atık (toplam hacminin ~% 3’ü) uzun ömürlüdür ve radyoaktiftir ve binlerce yıldan beri çevreden izole edilmesini gerektirir.

    Uluslararası sözleşmeler, radyasyon dozu açısından neyin tehlikeli olduğunu tanımlar ve ulusal yönetmelikler buna göre izin verilen dozları sınırlar. İyi gelişmiş endüstri teknolojisi, bu yönetmeliklerin karşılanmasını ve böylece tehlikeli atıkların insan sağlığı ve çevre için hiçbir risk teşkil etmeyecek şekilde kullanılmasını sağlar. Atık bertaraf için uygun olan stabil bir forma dönüştürülür. HLW durumunda, çevreyi ve jeolojik bertarafı birleştiren çok engelli bir yaklaşım, atıkların binlerce yıldan beri insanlar ve çevre tarafından izole edilmesini sağlamaktadır.

    5. Jeolojik bir depoya konulsa bile atık, gelecek nesillerde ortaya çıkabilir ve tehdit edebilir.

    Radyasyon bilimcileri, jeologlar ve mühendisler nükleer atıkların güvenli yeraltı depolanması için detaylı planlar üretmişler ve bazıları şu anda faaliyet göstermektedir. HLW için jeolojik depolar, şiddetli depremler veya zamanın geçişi sırasında bile zararlı radyasyonun yüzeye çıkmamasını sağlamak için tasarlanmıştır.

    nükleer atık depolama

    Uzun vadeli bertaraf için tasarımlar çoklu koruma katmanları içerir. Atık, kararlı, vitrifiye edilmiş formda yüksek derecede işlenmiş fıçılar içinde kapsüllenir ve biyosferin çok altında derinliklerde yerleşir. Bu uzun vadeli jeolojik depolama çözümleri, binlerce yıldır radyoaktivite hareketini önlemek için tasarlanmıştır.

    Söz konusu zaman dilimleri, tam test yapılmasını engellemekle birlikte, doğa, sabit jeolojik oluşumlarda radyoaktif atıkların başarılı şekilde depolanmasıyla ilgili benzer örnekler vermiştir. Yaklaşık iki milyar yıl önce, şimdi Afrika’daki Gabon’da, zengin bir doğal uranyum yatağı, yıllarca süren spontan, büyük nükleer reaksiyonlar üretti. O zamandan beri, binlerce yüz yıllık tropik yağmur ve yeraltı suyuna rağmen, bu ‘reaktörlerden’ uzun ömürlü radyoaktif ‘atık’ 10 metreden daha az göç etti.

    6. Hiç kimse atık yönetiminin gerçek maliyetlerini bilmiyor. Maliyetler o kadar yüksek ki, nükleer güç asla ekonomik olamaz

    Radyoaktif atık üreticilerinin bertaraf maliyetlerini karşılaması gerektiği yaygın olarak kabul edildiği için, nükleer enerji programlarına sahip ülkelerin çoğu, atıkların maliyetini tahmin etmekte ve periyodik olarak güncellemektedirler. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Nükleer Enerji Ajansı (NEA) gibi uluslararası kuruluşlar da bu tahminleri birbirleriyle karşılaştırmak için koordine ettiler. LLW için maliyetler iyi bilinmektedir, çünkü dünya çapında birçok tesis inşa edilmiş ve uzun yıllardır işletilmiştir. HLW için, projelerin uygulamaya daha yakın olması nedeniyle maliyet tahminleri giderek daha güvenilir hale gelmektedir.

    Nükleer atık yönetiminin tahmini toplam maliyetlerine dayanarak, birçok ülke nükleer santral işletmecilerinin tüm masrafları karşılamak için fon ayırmalarını şart koşmaktadır. Farklı ülkelerde farklı mekanizmalar vardır. Her ne kadar tahsis edilmiş fonlara yatırılmış olan miktar yüksek olsa da, atık yönetiminin maliyetleri, elektrik fiyatını büyük ölçüde artırmamaktadır. Tipik olarak, harcanan yakıt yönetimi ve bertaraf maliyetleri, bir nükleer enerji santralinden elektrik üretimi ile ilgili toplam maliyetlerin yaklaşık% 10’unu temsil eder. Bu nedenle, atık yönetiminin mutlak maliyetleri yüksek olmasına rağmen, üretilen atık hacimlerine verilen yüksek gelir oranı nedeniyle, nükleer yakıt çevrimini ekonomik olmayan hale getirmemektedir.

    7. Atık boşluğa atılmalıdır.

    Atıkların bertaraf edilmesi 1970’lerden beri tekrar tekrar incelenmiştir. Bu seçenek hiç uygulanmadı; yüksek maliyet ve başarısızlık riski ile ilişkili güvenlik nedeniyle daha fazla çalışma yapılmadı.

    8- Nükleer atık, zararsız materyallere dönüştürülmelidir.

    Transmutasyon, bir radyonüklidin bir nükleer reaktör veya hızlandırıcı-tahrikli bir cihazda nötron bombardımanı yoluyla bir diğerine dönüştürülmesi işlemidir. Amaç, uzun ömürlü aktinitleri ve fisyon ürünlerini önemli ölçüde daha kısa ömürlü nüklitlere dönüştürmektir. Amaç, sadece birkaç yüz yıl içinde radyolojik olarak zararsız hale gelen atıklara sahip olmaktır.

    Geçiş, geçmişte üretilen ya da üretilecek olan tüm atıklar için uygun değildir. Transmutasyon atık miktarlarını azaltabilir, ancak bunu sadece belirli bir dereceye kadar yapar ve bu nedenle nihai bertarafın bazı yollarına olan ihtiyacı ortadan kaldırmaz.

    Bununla birlikte transmutasyon araştırmaları devam etmektedir. Teknik meselelerden biri, her bir nükleitin (bölüm) izole edilmesi ve böylece ışınlanabilmesidir, aksi takdirde işlemin yok ettiği kadar fazla atık yaratması muhtemeldir.Bir kenara bakıldığında, dönüşümün yararlarının, nüklitlerin sadece bir kısmını ayırmak ve iletmek için gerekli ek işlemlerin yükünü telafi etmemesi muhtemeldir.

    9- Halihazırda depolanan büyük miktardaki radyoaktif atığa yönelik potansiyel bir terör tehdidi vardır ve bu atığın terör eyleminin sonucu olarak sızabileceği veya dağılabileceği riski vardır.

    HLW, uygun koruma önlemleri ile güvenli nükleer tesislerde tutulur. Üretilen çoğu HLW, nükleer reaksiyondan kaynaklanan radyoaktif izotopların cam veya seramik içinde güvenli bir şekilde tutulduğundan emin olmak için tasarlanmış, kararlı seramik katılar veya vitrifiye (cam) formunda tutulur. Yapısı, terörist eylemle dağılmalarını çok zorlaştıracak şekildedir ve böylelikle ‘kirli/nükleer atık bombaları’ olarak adlandırılan tehdidin yüksek olmadığı anlamına da geliyor.

    ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu (NRC), yakıtı terör eylemlerine karşı savunmasız bırakan ve beş yıl sonra kuru depolama fıçılarına konulması gereken önerilere yanıt verdi: “Nükleer enerji reaktörü harcanan yakıt havuzlarına ne kolayca ulaşıldı ne de kolayca ihlal edildi. Paslanmaz çelik astarlı çok kalın çelik takviyeli beton duvarlardan inşa edilen güçlü yapılardır. Ayrıca, bu havuzların diğer tasarım özellikleri onları hasarlara karşı son derece dayanıklı hale getirebilir ve herhangi bir hasarla başa çıkma yeteneğini kolaylaştırabilir”.

    Ulusal Bilimler Akademisi tarafından 25 Haziran 2002’de yayınlanan bir raporda, kirli bir bomba saldırısının meydana gelmesi halinde, “kaza oranının muhtemelen düşük olacağı ve kirliliğin ortamdan tespit edilip, kaldırılabileceği sonucuna vardılar.”

    Uluslararası Atom Ajansı (IAEA), tıbbi ve endüstriyel radyoaktif kaynakları, kirli bombalardaki kullanımından kaynaklanan potansiyel terörist tehditler açısından kayda değer bir endişe kaynağı olarak tanımlamıştır. Hırsızlığı veya güçlü radyolojik kaynakların kontrolünü engellemek ve dolayısıyla güvenlik ve güvenliğini sağlamak için daha güçlü kontrollere duyulan ihtiyaç büyük önem taşımaktadır.

    10- İnsan yapımı radyasyon, doğal radyasyondan farklıdır.

    İnsan yapımı radyonüklidlerden yayılan radyasyon, doğal olarak oluşan radyoaktif materyallerden (yani alfa, beta veya gama radyasyonu) yayılan radyasyon ile tamamen aynı formdadır. Bu nedenle, doğal olarak oluşan materyallerin yaydığı radyasyon nükleer yakıt döngüsündeki materyallerin ürettiği radyasyondan ayırt edilemez.

    Çoğu elementin radyoaktif formu vardır (radyoizotop) ve bunların çoğu doğal olarak oluşur. Doğal olarak radyoaktif malzemelerle çevrelenen bir ortamda zaten yaşıyoruz ve sürekli olarak kayalardan ve topraktan, yapı malzemelerinden, gökten (uzaydan) radyasyona maruz kalmaktayız, tabi ki radyasyon dediğimizde burada ne kadar bir doz veya güçte maruz kaldığımızda önemlidir. Tüm bu doğal radyasyonlar kısa vadede etkin bir önem sahip değildir.

    Editör Notu

    Nükleer santralleri bir kenara bırakalım, hali hazırda ülkemizde zaten nükleer ve kimyasal atıklar ortaya çıkmaktadır. Hastahanede kanser bölümünde kullanılan radyoaktif ürünler ve bunların atıklarından tutun da ağır endüstride ortaya çıkan zehirli kimyasallar için nükleer santrallerde olduğu gibi bir atık yönetimi bulunmaktadır. Nükleer kirlilikten bahseden bir kişi eminim ki hayatı boyunca 1 kere dahi olsa bir pili çöpe atmıştır. Halbuki ne kadar basit görünse de pillerin içinde bulunan ağır kimyasallar (kadmiyum gibi) nükleerden daha tehlikeli olmasına karşın bunları göz ardı ederek evsel atıklar içinde değerlendirmeye devam ediyoruz. Bunu biraz daha genişletirsek tarımda kullanılan suni gübreler, tarım ilaçları vb. dozu iyi belirlenmediğinde doğrudan su kaynaklarına ulaşmaktadır. Bu ister içme suyu ister deniz olsun fark etmiyor üstelik. Topraktan süzülen fosfor bileşenleri/molekülleri/iyonları sudan doğrudan balıklara ve sonra soframıza ulaşmaktadır. 

    Nükleer atık konusunda ülkemizden çok daha önce yabancı basında tartışılmış olduğu için dünyanın neleri kabul edip etmediğini göstermek istedik. Ülkemizde ne yazık ki santral konusu enerji karşılama yöntemi sorunu olmaktan çok siyasal anlamda tartışıldığı için bazı soruların cevaplarını da size bırakmamız gerekti:

    1. Nükleer Santral kurulduktan sonra elektrik fiyatları düşecek mi?

    Basında yansıyan haberlere göre faturalarımız için herhangi bir düşüş yaşanmayacak. Takdir sizin..

    2. Nükleer Atıkların depolanması ve korunmasında başarılı olabilir miyiz?

    Makalemizde bu soru için endüstriyel kimyasal atık ve hastahanelerdeki tıbbi ve nükleer atıklar içinde benzer yöntemlerin hali hazırda kullanıldığını belirtmiştik. Haberlere yansıyan “kimyasal atık varilleri boş tarlada gömülü bulundu” gibi vakalara halkımız duymaya alışık olsa da nükleer atık yönetimi hepsine nazaran daha katı kurallar sahiptir. Sadece bu iş için özel alanlar belirlenecek ve koşullar yaratılacağından diğer kimyasal atık problemlerimiz için de bir yardımcı faktör olacağını düşünüyorum. Tabi bu iyimser bakış açımız ne kadar olacak yine takdir sizin..

    Geri kalan çoğu sorunun cevabı siyasi düşüncenize göre şekilleneceğinden bu konulara girmek istemiyorum.

    Kaynak: world-nuclear. org/information-library/nuclear-fuel-cycle/nuclear-wastes/radioactive-wastes-myths-and-realities.aspx , Mühendis Beyinler

    Read more

Latest Articles

Most Popular