Eğitim

  • Mühendis Nasıl Olunur

     
    Read more
  • Mülakatlarda Nelere Dikkat Edilmelidir

     

    Personel alımı yapmak isteyen şirketler, gerekli ilanı verdikten sonra gelen başvuruları değerlendirir. Öz geçmişte yer alan bilgiler doğrultusunda başvuranların bir kısmı veya hepsi mülakata tabii tutulur. İş arayanların hemen hepsinin karşılaştığı mülakatlar işe giriş aşamasında en belirleyici faktörlerden biridir. Mülakat sırasında yapılan en küçük hareket işi almanızda sizi öne çıkarabilecek güce sahipken aksi olarak mülakatta geri sıralara da düşebilirsiniz.

    Mülakatlarda Nelere Dikkat Edilmelidir

     

    Mülakat Sırasında Yapılacaklar

    Her şeyden önce pozitif düşünmek olayların pozitif yönde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Sahip olduğunuz özellikleri işverene en iyi şekilde anlatmak için konuşmanıza ve kendinizi doğru ifade etmeye özen gösterin. Giyiminiz işverene sizin hakkınızda mesajlar vermektedir. Görüşme sırasında uygun bir giyim ile ilk izlenim notunuzu yüksek tutabilirsiniz. Ayrıca vücut dilinizi de kullanarak almak istediğiniz iş için biçilmiş kaftan olacağınıza önce kendiniz inanmalı ve inandırmalısınız.

    Mülakat Sırasında Yapılacaklar

    Güler yüz, karşıdaki kim olursa olsun pozitif yönde dönüşler almanızı sağlayacak bir etmendir. Önceki işinizden kötü bir şekilde ayrıldıysanız, bu durum mülakat sırasında olumsuz etkiler yaratabilir. Bu durumu olumluya çevirmek yine kişilerin kendi elindedir. Eski patronlar hakkında olumsuz konuşmamak bu durumda faydalı olacaktır. Eski işinizde yaşadığınız olumsuz durumu mümkün olduğunca kişiselleştirmeden ve tarafları suçlamadan en kısa ve öz şekilde anlatmalısınız.

     

    Her işverenin veya iş alımı sorumlusunun size yönelteceği sorular arasında iş ile ilgili teknik sorular olması yüksek bir ihtimaldir. Bu sorulara kendinden emin bir şekilde cevaplamak olumlu sonuçlar verecektir. İş deneyimi olmayanlar için bu sorular bazı sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir. Hal böyle olduğunda okulda edindiğiniz deneyimlerinizi devreye koymanız gerekmektedir.

    Mülakat Öncesi

     

    Mülakat sırasında beden dili ve kişilerin kendinden emin duruş sergilemeleri önem arz etmektedir. İş mülakatlarına gitmeden önce bireyler, gerek okulda gerekse daha önceki iş deneyimlerinden olabilecek en iyi donanımı kazanmalıdır. Alınacak sertifikalar iyi bir özgeçmiş için gereklidir. Mülakat öncesi konuya hakim ve donanımlı bir özgeçmiş, işi almanızda size yardımcı olacaktır. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • Görelilik Kuramının Kısa Tarihi

     

    Merhabalar öncelikle yazıya özel ve genel görelilik kuramlarının kaşifi Albert Einstein Hayatı ile başlayalım. Daha öncesinden detaylı bir yazımız bulunmakta. Yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz. Albert Einstein’ın Hayatı. Albert Einstein 1879’da Almanya’nın Ulm kentinde doğdu. Ertesi yıl ailesi, babası Hermann ile amcası Jakob‘tan küçük ve oldukça başarısız bir elektronik iş kurduğu Münih’e taşındı. Albert Einstein çocukken, bir dahi değildi ne yazık ki ama; okuldaki başarısızlığı hakkındaki iddialar da abartılı gibidir.

    Albert Einstein

     

    1894’te babasının işi battı ve aile Milano’ya taşındı. Ebeveynleri, okulunu bitirmesi için geride kalmasına karar vermişti, ancak o, okulun katı disiplinine alışamadı ve birkaç ay sonra, ltalya’daki ailesine katılmak üzere okulunu bıraktı. 1900’de, ETH olarak bilinen, prestij sahibi Federal Polytechnical School’dan mezun olarak, eğitimini Zürih’te tamamladı. Tartışmacı yapısı ve otoriteden hoşlanmaması, onu ne yazık ki ETH’deki profesörlere sevdirtemedi ve hiçbiri ona akademik bir kariyerin normal yolu olan asistanlığı teklif etmedi.

    Nihayet, iki yıl sonra, Bern’deki İsviçre patent bürosunun alt kademesinden bir görev elde edebildi. Bu işte iken, 1905’te, onu dünyanınönde gelen bilimadamlarından biri kabul ettiren ve kavramsal iki devrimi – zaman, uzay ve gerçeğin kendisini anlayışımızı değiştiren devrimleri – başlatan üç makale yazdı.

    Bilimadamları Ondokuzuncu Yüzyılın başlarında, evrenin tam bir tanımına yaklaştıklarına inanıyorlardı. Uzayın, “esir” (ether) adlı, sürekli bir ortam ile dolu olduğunu varsayıyorlardı. Esir Hakkında olan yazımız için Sabit Esir Teorisi linkine tıklayıp ayrıntılı bilgiyi alabilirsiniz.

     

    Görelilik Kuramı

    görelilik kuramı kısa tarihi

    Albert Einstein‘ın, doğa kanunlarının serbest hareket eden bütün gözlemciler için aynı olduğu hakkındaki varsayımı, görelilik kuramının temeliydi; kuramın bu şekilde adlandırılmasının sebebi sadece göreli hareketin önemli olduğunu vurgu etmesiydi. Görelilik Kuramının güzelliği ve yalınlığı, birçok düşünürü inandrdı; ancak bunun yanında karşı olanlarda vardı ve birçok itiraz da oldu. Einstein, 19. yüzyılın biliminin iki mutlak kavramını yok etmişti: esirin gösterdiği mutlak durağanlık ve bütün saatlerin ölçeceği mutlak veya evrensel zaman. Birçok kişi, bunu rahatsız edici bulmuştu. “Her şeyin göreli oluşu, mutlak, manevi hiçbir standardın olmadığını mı anlatıyordu?” sorusunu sordular. Bu rahatsızlık, 1920’ler ve 1930’lar boyunca sürüp gitti. 1921’de Einstein’a, verilen Nobel Ödülü, 1905’te gerçekleştirdiği önemli başarı daha küçük çalışması içindi. Fazla tartışmalı olduğu düşünülen görelilikten söz edilmemişti bile. Hâlâ Albert Einstein, haftada bir veya daha fazla, Görelilik Kuramının hatalı olduğunu dair mektuplar alıyordu. Yine de, görelilik kuramı, bilim toplumu tarafından artık kesinlikle kabul görmüş ve öngörülmüş çoğu deneyi başarı ile açıklamıştı.

     

    Görelilik kuramında, her gözlemcinin kendi zaman boyutu bulunmaktadır, bu ölçüde ikizler paradoksuna yol açar.

    Görelilikten çıkartılan diğer önemli sonuç ise kütle ile enerji arasındaki bağıntıdır. Albert Einstein‘ın, ışık hızının evrende bulunan her madde için aynı olması gerektiği varsayımı, hiçbir maddenin ışıktan daha hızlı yol kat edemeyeceği anlamına çekilir. Kişi,- ister bir parçacık, ister bir uzay gemisi Kişi ister bir foton, ister ise bir sonic jet uzay gemisi olsun. Bu her madde için aynıdır. Herhangi bir maddeyi hızlandırmak için enerji gerekir. Harcanan enerji ne kadar fazla olursa kütle de o bağlamda artacaktır. Maddenin kütlesinin artması nedeni ile de maddeye hız kazandırmak güçsüzleşecektir.

    Bir maddenin ışık hızına çıkarılması, sonsuz miktarda enerji gerektirdiği için, maddenin ışık hızına ulaşması şu anlık imkansız görünüyor. Şahsi düşüncem böylesine sonsuz bir evren için ışık hızı çok küçük bir değer. İnsanoğlu ileride bu sınırı geçeceğine inanıyorum . Tabi öğrendiğimiz, öğretilen teoremler veya kuramlar aksini söylese de bu bir gün olacaktır.

    Kütle ve enerji arasında ki bağıntıyı Einstein’ın ünlü formulü ile E = mc^2 eşitliğinde ifade etmiştir. Bir toryum atomu çekirdeğinin, toplam kütleleri biraz daha küçük iki çekirdek oluşturmak üzere parçalandığında, büyük bir enerjiyi serbest bırakacağının
    anlaşılması da, bu eşitliğin sonuçları arasında yer almaktadır.

    E=mc² nedir

    Genel görelilik, evrenin nasıl oluştuğu ve kaderi hakkındaki tartışmayı kökünden değiştirmişti. Sabit bir evren hep devam edebilir veya geçmişteki bir zamanda, şu anki şekliyle yaratılmış olabilirdi. Bununla birlikte, buradan çıkarmamız gereken başka bir sonuç ise; eğer galaksiler birbirinden uzaklaşıyorsa, geçmişte birbirine daha yakın olmalıydılar. Yaklaşık on beş milyar yıl önce, hepsi tek bir yerde bulunmalı ve yoğunluk ise çok büyük bir değerde olmalıydı. Bu durum, evrenin şimdi büyük patlama (big bang) adını verdiğimiz başlangıcını araştıran ilk kişi olan Katolik rahip George Lemaitre tarafından “en eski atom” (primeval atom) şeklinde adlandırılmıştı. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • Viskozitesiz Akan Madde: Sıvı Helyum

     

    Öncelikle şunu belirtmeliyim ki viskozite kavramı sıvıların akmaya karşı gösterdiği dirence denir. Örneğin suyu ve balı düşünelim balı bir kaba koymaya çalıştığımızda daha zor bir şekilde akarken su tam aksine daha akıcı bir şekilde kaba dökülür. Bunun nedeni ise suyun akmaya karşı gösterdiği direncin (viskozitesinin) bala göre daha az olmasından kaynaklanır. Fakat işler sıvı helyuma gelince daha ilginç bir hal almaya başlar.

    Sıvı Helyum

     

    Sıvı helyum çok düşük sıcaklıklarda (-269°C) bulunan bir maddedir. Helyum oda koşullarında gaz halde bulunduğundan ortam eksilere indiğinde helyum sıvılaşmaya başlar. Bu sayede de daha önce kendisinde görülmemiş bir özelliğe sahip olur: süperakışkanlık.

    Artık helyum sıvı halde ve viskozitesizdir. Bu özelliği nedeniyle de konulduğu borudan veya kaptan yukarı doğru akabilir yani yerçekimine zıt hareket edebilme özelliğine sahip olmuş olur. Bu ilk defa sıvı helyumda gözlenmiş bir tür özelliktir ve uzun süre kafaları karıştırmaya yetmiştir.

    helyum

     

    Bir maddenin viskozitesiz akabilmesi için iç enerjide kayıplarının olması gerekmektedir. Bu da ilginç bir hal olan Bose Einstein yoğunlaşması sayesinde gerçekleşir. Bose Einstein yoğunlaşması, mutlak sıfıra (-273°C) kadar soğutulmuş, enerjisinin büyük bir bölümünü kaybetmiş parçacıklar bütünüdür. Mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda maddeler katılaşmaya ve tek yönde, özdeş durumlarda ilerlemeye başlarlar. Bu durumun yüksek sıcaklıklarda oluşmamasının nedeni ise parçacıkların farklı durumlarda ilerlemesi için yeterli iç enerjiye sahip olmasından kaynaklanır. Bu nedenle de tek bir yöne yönelim gerçekleşmemiş olur. Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more
  • Sezgisel Kümeler ve Deliler

     

    Modern Matematik denildiği zaman 1900’lü yıllardan sonra ortaya çıkmış bir ekolün aklımıza gelmesini istiyorum. Fakat bu yazı bu ekolün ne olduğunu değil, matematikçilerin ne zor şartlar altında neler yaptığını anlatmaktadır. Okurdan istediğim tek şey yazıyı okurken bir film şeridi gibi anlatılan olayların zihninden geçirmesidir. Şayet bunu başarabilirsek amacımıza ulaşmış olacağız.

    Malum temel düzeyde eğitim gören her insan kümelerin ne olduğunu az çok bilir. Kimisine göre bir topluluk, ya da işimize yaramayan saçma bir konu… Gerçekten saçma mı ya da işimize yaramıyor mu? En azından benim işime yarıyor ekmek yiyoruz… Modern matematik denildiği zaman aklımıza ilk gelmesi gereken konu kümeler kuramı ( ya da sezgisel kümeler kuramı ) ve onun mimarı Goerge Cantor’dur.

     

    Berlin Üniversitesinde Ünlü matematikçi Kummer’in öğrencisi olarak 1869 sayılar kuramında tezini bitirdikten sonra meslek hayatının sonuna kadar çalışacağı Halle Üniversitesinde işe başlamıştır. Cantor’un hayatını değiştiren aynı üniversiteden E.Heine’nın sorduğu soru idi. Soru şuydu: 0, 2n kapalı aralığında toplamı sıfır olan bir trigonometrik serinin katsayılarının hepsi sıfır mıdır?

    Gayet orijinal bir soru. İşin garip tarafı Cantor o kadar iyi bir matematikçidir ki bu özelliğini konuşturur. Kendisi yaklaşık 1.5 yıl bir uğraş içerisinde düşünmüştür ve gerçel sayıların o güne kadar fark edilmeyen bir özelliğinin farkına varır. Rasyonel sayılarla irrasyonel sayıların aynı çoklukta olmadığını belirtmiştir. Şimdi daha derin olarak şunu söyleyelim rasyonel ve irrasyonel sayıları sonsuz olmasına rağmen birebir eşleme yapamazsınız. Bu çok ama çok zarif açıklamadır. Ve bir adım daha giderek bu iki kümenin sonsuzluklarının aynı olmadığını ilerisi sürmüştür ki en doğru ve haklı olduğu alanlardır.

    Bu durum sonsuzun bir tane değil birkaç ya da daha fazla olduğunu söylemiştir. Fakat doğruluğu ileride anlaşılsa da o zamanlar birçok matematikçi tarafından çok ağır (“ağır” kelimesi için gerçekten ağır olarak algılanmalıdır) eleştirilerin yöneltilmesine neden olmuştur. Tarihte zaten sonsuzluk kavramı çokça tartışıldı özellikle cesaretli düşünürler ve felsefecilerin çok dikkatini çekmiştir. Fakat çok derin bir konu olduğu için bazı ruhsal problemlere neden olmuştur. Cantor’da maalesef nasibini almıştır.

     

    CantorCantor sonsuzluk üzerine “sonsuz” tek başına anlamlı bir kelime değildir. Anlamlı olan sonsuz küme kavramıdır. Sonsuz kümelerde var olan nesnelerdir. Buradaki “sonsuz küme” kavramının “babaanne” gibi ayrılmayan bir kelime olduğunu unutmamalıyız. Cantor tabiki yerinde duramayıp sonsuz kümeleri “sayılabilir ve sayılamaz” olmak üzere ikiye ayırmıştır. Artık sonsuzluk anlayışı için kafalar karıştı. Ve bir zamanlar eleştirilen adamın yanında önemli matematikçiler destek oldu. Matematik Dünyası Aristo zihniyetliler ve Cantor zihniyetliler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Cantor o kadar sonsuzluk kavramı üzerinde düşünmesinin doğal nedeni olarak ağır depresyon belirtileri nedeniyle bir kaç yıl matematik yapamadı. Bir söylentiye göre de herkesten gizli olarak şu anda “ Hilbert’in sonsuz odalı oteli” olarak bilinen çok meşhur bir uğraş alanında çalışıyordu. Takdir sizin. Cantor kümeler kuramı ile ilgili iki soru yöneltti matematikçilere sorular şu:

    1. Bütün kümelerin kümesi bir küme midir?
    2. Kümeyi tanımlamak için kümenin elemanlarının gerçek hayattan olması gerekir mi? (Gerçek hayat dediğimiz olgu beş duyu organımızla algıladığımız durumlar)

    Bu sorular ile birlikte daha da üne kavuşan Cantor kümeler ile de ilgili çalışma alanından saparak – doktora tezini sayılar kuramından yapmıştı – kümeler kuramıyla ilgili çok önemli çalışmalar yapmaktadır. Modern matematik bu konu ile başlamış ve bir sonraki yazının konusu olan “Hilbert’in Aksiyomları” daha da derin düşüncelere bizleri sevk edecektir. Matematik ile kalmanız ümidimle

     

    Yazımı okuyan değerli bilim insanları ve matematik severler için bir soru…

    Doğmamış eşekler kümesi bir küme belirtir mi? Yorumlara cevaplarınızı  bekliyorum tartışalım! Kaynak : Mühendis Beyinler

    Read more

Latest Articles

Most Popular